Aylık Yazı Dizileri
Vapur Donatanları ve Acenteleri Derneği (1) Sanayi Devrimi ve Osmanlı
VAPUR DONATANLARI ve
ACENTELERİ DERNEĞİ (1)
SANAYİ DEVRİMİ ve OSMANLI
1.1 Giriş
Vapur Donatanları ve Acenteleri Derneği’nin kuruluş nedenleri, 19. yüzyıla dayanmaktadır. Sanayi devriminin getirdiği hareketlilik, buharlı gemilerin devreye girmesi, taşınan malların kısa sürede gideceği yerlere ulaşması ile gerek gemi inşa sanayiinde, gerekse deniz ticaretinde önemli gelişmeler elde edildi. Önce gemilerin tonajında yükselme oldu. Daha çok yükler, daha uzun mesafelere taşınmaya başlandı. Bu da taşıma bedellerini aşağıya çektiği gibi, rekabet gücünü de artırmış oldu.
Bir bölgede mal hareketi varsa, ticaret vardır. Ticaret varsa, taşıma vardır. Taşıma varsa, gemi vardır. Gemi varsa, geminin acentesi vardır. Bunlar bir bütün olarak yürür ve ayrılmaz birer parçalardır.
Osmanlı devleti, XVI. Yüzyıl sonunda üç kıtaya yayılan bir imparatorluk haline geldi. Anadolu tersanelerinde yapılan güçlü donanmalar, O’nu çevreleyen denizlerin güvenliğini sağladı ve Türkler kıyı denizlerinin tek egemen gücü oldu. Akdeniz ve Karadeniz’i egemenliği altına aldı. Osmanlı denizlerinde ticaret yapmak, Osmanlı devletinden imtiyaz almak şartıyla yapılabiliyordu.
İstanbul, dünyada bir eşi olmayan limanlardan biridir. Öncelikle kalabalık nüfusuyla tüketimi büyük olan bir şehirdir ve her türlü tüketim yapılmaktadır. 1774 yılında imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması hükümleri gereğince, Rus ticaret gemileri, Karadeniz’de hareket serbestisine sahip olacak, Boğazlardan geçerek Osmanlı limanlarında kalabilecekler ve Akdeniz’e çıkabilecekler. Bu antlaşmayla, Karadeniz bir Türk gölü olmaktan çıktı. Bu tarihten sonra Avrupa devletlerinin gemileri de Karadeniz limanlarına sefer yapmaya başladılar. Boğazların açılmasıyla Karadeniz bölgesine geçişin serbest olmasında Rusya, İran ve Orta Asya ülkelerinin de pazara dâhil olmasından dolayı İstanbul limanı büyük önem taşımaya başladı.
Osmanlı devletinin kent limanlarından Trabzon limanı, büyük ölçüde İran transit mallarıyla çalışmaktadır. Samsun limanı, tütün, mısır ve diğer İç Anadolu’da yetişen ürünlerin ihracatında önemli rol üstlenmiştir. Selanik, iç bölgesi Makedonya’ya dayanan ve o bölgede yetişen ürünlerin diğer ülke pazarlarına taşınmasını sağlamaktadır. İzmir, Batı Anadolu’da yetişen pamuk ve diğer zengin tarım ürünlerin ihracat limanı olarak görev yapmaktadır. Bu limanların idare merkezi olarak taşımacılığı üstlenen gemi sahipleri, İstanbul’da ya ofis açmışlar ya da burada birini acente olarak atamışlardır.
19. yüzyılda dünya siyasetindeki genişleme olgusunun liman kentlerinin incelenmesinde, ticari açıdan limanların büyük önem taşıdığı ortaya çıktı. Liman kentleri dünya ekonomisinin önemli birimleridir; ekonomik önemlerinin ötesinde, toplumsal düşünmede de birinci derecede rol üstlenirler.
İstanbul, tarihte deniz ticaretinin en önemli merkezlerden biridir. Bir liman kenti olarak işlevini bir bütün halinde ele alınarak deniz ticaretinin gerçekleştirilmesi konusunda önemli roller üstelenmiştir. 20. yüzyılın başında sayıları oldukça fazlalaşan deniz taşımacılığında isim yapmış düzenli sefer yapan filo sahibi armatörler ve temsilcileri İstanbul’da, Chamber Maritime Des Compagnies de Navigation Etrangéres Constantinople (Ecnebi Seyr-i Sefain Kumpanyaları Dersaadet Bahriye Odası) nı kurdular.
1.2 Sanayi Devrimi
Sanayi Devrimi, XVIII. yüzyılda ilk olarak İngiltere’de başlayan, daha sonra diğer Avrupa ülkelerine yayılan, etkileri bakımından tüm dünyayı saran önemli bir devrimdir. Aletin yerini makinenin almasıyla bu devrimin başlamasında en önemli etken, buhar gücünün sanayide uygulanması olmuştur. Sanayi Devrimi, reform hareketlerinin yol açtığı düşünce, bilim ve teknoloji alanında gelişmelere ortam hazırlamıştır. Teknik gelişmelerin üretim alanına uygulanmasıyla da endüstri devrimi doğmuştur.
XVIII. yüzyıl sonlarına doğru büyük değişiklikler ortaya çıktı. Bu değişimler, üretim araçlarını nicelik ve nitelik olarak etkiledi. Buharın kullanımı, makineleri bir araya getirme ve fabrikalaşma (bir bina içinde toplama) zorunluluğu getirdi. Ekonominin verileri, günlük yaşamın çehresini değiştirdi. Taşımacılıktaki ilerlemeler, önemli dönüşümlere neden oldu. Makinelerde buharın kullanılmasıyla, kömür ve demir sektörünü etkileyerek sanayi devrimine damgasını vurdu. Taşımacılık alanında, demiryolu ve denizyolu ulaşımında teknik olarak önemli gelişmeler oldu. Petrol ve elektrik gibi yeni enerji kaynaklarının kullanılmasıyla, sanayi devrimi yeni teknolojilere yöneldi.
Sanayi devriminin en önemli gelişmelerinden biri de buharlı makinenin bulunuşudur. 1763’de James Watt, buharla çalışan makineyi buldu ve geliştirdi. Bu makinenin gelişmiş biçimi, makine çağının gerçek başlangıç noktasını oluşturdu. 1807’de Amerikalı Robert Fulton buharlı makineyi gemilere uyguladı. 1840’da ise ilk düzenli okyanus ötesi buharlı gemi seferleri başladı. Buharlı makine,1825 yılında ilk defa lokomotiflerde de kullanılmaya başladı.
Avrupalı devletler gemi teknolojisini geliştirdiler, hantal kadırgalar yerine, kalyonlar yapmaya başladılar. Daha da önemlisi denizin, denizciliğin bir eğitim işi olduğunu daha önceden bildiklerinden, keşifler, yeni coğrafi gelişmelere bağlı olarak yazılan kitapları da kullanarak daha yeni bilgilere ulaştılar. (1)
1.3 Osmanlı Sanayi
Osmanlı döneminde ilk sanayi kuruluşları III. Selim (1789-1807) tarafından kurulmuş. 1793-94 yıllarında top, tüfek, maden ocakları ve barut üretimi için Avrupa’dan donanım alınmasına karar vermiş. 1805’te Beykoz’da kâğıt ve çuha fabrikaları açılarak ülkenin ihtiyacı olan bu ürünlerin yine ülkede üretilmesine çalışıldı. (2)
1.3.1.Devlet Fabrikaları, İstanbul Fabrikalar Kompleksi
II. Mahmud (1808-1839) tahta çıktıktan yirmi yıl kadar sonra 1827’de Eyüp’te on beş çarktan oluşan bir iplik fabrikası kurmuş. 1810’da Hamza Bey isimli bir girişimci tarafından kurulan Beykoz Deri Fabrikası, 1816’da II. Mahmut tarafından satın alınarak ordu emrine verilmiş. 1830’ların başlarında bu tabakhane ve kundura fabrikası yenilenmiş. Beykoz’da bulunan kâğıt fabrikasının bir kısmı kumaş fabrikası haline dönüştürülmüş. Ordunun fes ihtiyacının karşılanması amacıyla, 1835 yılında Feshane kurulmuş. 1836 yılında da İslimiye’de bir yün-iplik ve dokuma fabrikası faaliyete geçirilmiş. Tophane yakınlarında bir kereste ve bakır levha fabrikası inşa edilmiş.
Tophaneye bağlı Top Döküm Fabrikası ve Dolmabahçe Tüfek Fabrikası ilk kez hayvan gücü yerine buhar gücünden yararlanabilecek modern üretim tekniği ile donatılmış ve endüstri devriminin modern üretim tekniği olan buhar gücü ülkemizde de uygulanmaya başlanmış. (3)
Tanzimat Dönemi öncesi sanayi teşebbüslerine bakıldığında özel sektör sanayi kuruluşlarının küçük el zanaatları biçiminde olduğunu, devlet sektörüne bağlı endüstri kuruluşlarının da tamamının askeri amaçlı ve savunma işlerine yönelik olduğunu görülmektedir. Bu, Tanzimat Dönemi (1839-1876) boyunca da devam ettirilmiştir. Bu bakımdan III. Selim ve II. Mahmud tarafından kurulan bu üretim birimleri kendilerinden sonrakiler için çekirdek oluşturmuştur. Tanzimat Dönemi devlet adamları “sanayi güçlendirme operasyonu” diyebileceğimiz bir dizi çalışmalar yapmışlar. Bu çalışmalar iki döneme ayrılmış; birinci dönem, 1840-60 yılları arasındaki yaklaşık 20 yıllık devletçi politikaların ağır bastığı, ikinci dönem 1860-76 yılları arasındaki özel sektör oluşturma çabalarının uygulamaya konduğu dönemdir. (4)
Tanzimat Döneminde yapılan sanayileşme faaliyetlerinin en önemlisi, İstanbul’un batı yakasında Marmara Denizi kıyısı boyunca uzanan Zeytinburnu’nda fabrikalar kompleksidir. Bu tesislerin yapımı 1842 yılında başlamıştır. Kompleksin en önemli yapıları olan bölümü Zeytinburnu’nda idi. Buraya “Büyük Fabrika” da denilmekteydi. Fabrikada üretimi yapılacak olan mamuller, demir, demir boru, çelik raylar, pulluk, gem, üzengi, tüfek çakmakları, mızrakbaşı, kılıç, kilit, anahtar, bıçak, ustura, yivli top, havan topu, süvari ve piyade tüfekleri, tabanca, şayak, astar, pamuklu kumaş ve çorap gibi çok çeşitli kalemlerden oluşuyordu. (5)
Burada üretilen yivli toplar Avrupalı benzerleriyle eşit kalitedeydi. İngiliz ve Fransız sistemine göre Karabina Tüfekleri, tüfekler, miğfer ve çelik zırhlarda Zeytinburnu “Büyük Fabrika”da üretilmekteydi. Kumaş ve pamuklu tekstil ürünleri için ayrı bir bölüm yapılmıştı. Fabrikada işçi barınakları ve kaliteli eleman yetiştirmek için okulda bulunuyordu. Okulda matematik, kimya, jeoloji, madencilik, resim, nafıa mühendisliği öğretilmesi planlanmıştı. Ancak, bu okul ne yazık ki, mezun veremeden kapanmıştır. (5)
Aynı fabrikalar kompleksi içerisinde Bakırköy’de ikinci bir ünite daha bulunuyordu. Burada bir iplik bükme, dokuma ve pamuklu basma fabrikası, iki ocaklı bir demir atölyesi, bir buharlı makine ardiyesi, küçük buharlı gemiler yapan bir tersane olmak üzere 4 fabrika daha kurulmuştu. Bakırköy ünitesi daha sonra 1850’de Hereke Fabrika’sından getirilen pamuklu dokuma tezgâhlarıyla genişletilmiştir. Bakırköy sanayi ünitesi ilk buharlı gemiyi 1848’de denize indirmiştir. (5)
1.3.2. Hereke Fabrikası
Tanzimat döneminde devletçe kurulan fabrikalardan birisi de Hereke Fabrikası’dır. Aslında fabrika önce özel kişiler tarafından kurulmuştur. Tanzimat dönemi sanayi hareketinde önemli rolleri bulunan Ohannes ve Bogos Dadian kardeşler 1843 yılında Serasker Ali Rıza Paşa’nın izniyle devlet için kurmakta oldukları İzmit Çuha Fabrikası’nın masrafı gibi göstererek kendi nam ve hesaplarına kurdukları tesistir. 50 pamuklu ve 25 ipekli canfes tezgâhından oluşan fabrika 1845 yılında devlete geçmiştir.
Sarayın döşemelikleri için kumaş dokumak üzere 1850’de 100 adet jakarlı el tezgâhı getirilerek, mevcut pamuklu tezgâhları İstanbul Sanayi Kompleksine bağlı Bakırköy fabrikalarına nakledilmiştir. (6)
1891’de de Ege bölgesinde halıcılığıyla ünlü Gördes ve Demirci’den getirilen ustalarla halı dokuma kısmı açılmıştır. 1900 yılından itibaren Goblen tipi halı dokumasına da geçilmiştir. 1902’de getirilen 20 yeni dokuma tezgâhı ile çuha kısmı eklenmiş, 1905’te de fes kısmı üretime başlatılmıştır. (6) Tanzimat Dönemi sanayileşme hareketlerinden günümüze kalabilmiş tek üretime devam edebilen fabrikamız, Hereke Fabrikasıdır.
1.3.3. Diğer Fabrikalar
Tanzimat Dönemi’nde ordunun kumaş ihtiyacının karşılanması amacıyla 1842’de İslimiye ve Balıkesir’de çuha fabrikaları, 1843’de İzmit’te yine bir çuha fabrikası kuruldu. Hereke Fabrikası’nda işlenmek üzere ipek sağlamak için Bursa’da 1852 yılında Muradiye denilen bölgede Hümâyûn İpek Fabrikası inşa edildi. Fabrika 78 ipek işleme mancınığına sahipti. Ayrıca Bursa’da kumaş fabrikalarının yün ihtiyacını sağlamak üzere İspanya’dan 15000 kadar Merinos koyunu getirilmiş ve kurulan bir üretim çiftliğine yerleştirilmişti.
Diğer sanayi kollarında da fabrikalar açılmış. Bunlar arasında 1840’lı yıllarda İstanbul’da Çubuklu Billur Fabrikası (cam mamül üretimi), Silivri’de bir tabakhane, 1844’de Beşiktaş’ta bir demir dökümhanesi, Paşabahçe’de bir porselen fabrikası bulunuyordu. Samako’da top güllesi dökmek amacıyla bir dökümhanesi ve çuha fabrikası açılmıştı. 1842-1847’de de Bağdad’da bir demir döküm atölyesi işletmeye açılmış. Bunların yanı sıra 1850’de özel sektörce kurulan bir basma fabrikası 1860 yılında devlet tarafından satın alınmış. Yine devlete ait Yıldız Çini Fabrika-i Hümâyûnu, sanayi kuruluşu yer almaktadır. (7)
1.3.4. Özel Sektörce Kurulan Fabrikalar
Devlet çabalarıyla sanayileşmenin yanı sıra özel sektörün de Tanzimat Dönemi içerisinde oluşmaya ve bu sektörce fabrikalar kurulmaya çalışıldığını görmekteyiz. Bu tür sanayi faaliyetlerinin ortaya çıkışı ve gelişmesi daha çok 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren olmuştur. Üstelik bu tarihten sonra devletin de sanayinin geliştirilmesinde özel teşebbüsün önemini kavramış olduğu görülmektedir. Ancak yerli girişimcilerin çok az olması ya da sermayesiz, deneyimsiz ve yeterli bilgiye sahip olmamaları nedeniyle özel teşebbüsçe kurulan fabrikalar yabancıların eline geçmiştir. (7)
Dokumacılık İmparatorluk sanayinde en eski ve köklü bir geçmişe sahip sektördü. İlk özel teşebbüs fabrikalaşma eğilimleri de doğal olarak bu alanda oluşmuştur. İpekçiliğin gelişmiş olduğu Bursa’da 1838 yılında 50 kadar irili ufaklı ipek fabrikası bulunmakta ve 4500 işçiyi istihdam etmekteydi. 1856’da ise makineleşmiş 37 ipek fabrikası işletilmekteydi. (8)
Ege Bölgesi, bu alanda önde gelen bir gelişme izlemiştir. Burada daha çok yabancı sermaye tarafından çeşitli iş kollarında fabrikalar kurulmuştur. İngiliz Abbot ailesi 1861’de İzmir’de bir Müslin Boyama ve Basma Fabrikası kurmuştu. Ancak yerli esnaf loncalarının muhalefeti bu fabrikanın kısa zamanda kapanmasına yol açmıştır.
Yine Ege Bölgesi’nde çoğu İngilizlere ait olmak üzere sayıları 20’ye varan iplik boyama fabrikaları bulunmaktaydı. J.B. Gout adlı İngiliz girişimci 1863 yılından başlayarak yaklaşık 10 yılda İzmir, Manisa, Aydın, Tire, Bayındır ve Menemen’de on pamuk çırçır fabrikası kurmuştu. MC Andrews ve Forbes isimli bir şirket 1854-1875 yılları arasında Aydın, Söke, Kuşaklı ve Nazilli’de dört meyan kökü işleme fabrikası açmıştı. Bunların yanı sıra Filibe’de 1864’de bir pamuk fabrikası daha üretime geçirilmişti. (9) Ayrıca 1852’de Lübnan’da 5’i Fransız, 2’si İngiliz ve ikisi de yerli sanayici tarafından işletilmek üzere 9 iplik fabrikası çalışmaktaydı. (10)
Ege Bölgesi’nin yüzyılın sonlarına doğru gelişme gösteren bir diğer sanayi dalı da zeytinyağı ve sabun üretimi olmuş ve bu alanda fabrikalar kurulmaya başlanmıştır. 1865’de Trablusgarb’ta da bir zeytinyağı fabrikası kurulmuştu.(10) Daha çok yabancı sermaye tarafından kurulan özel sektör işletmelerinin yanı sıra, Osmanlı yönetimi de yerli özel sektör yaratma yolunda çaba harcamıştır.
1864’te kurularak 1873 senesine kadar faaliyet gösteren Islah-ı Sanayi Komisyonu, İstanbul’da bulunan esnaftan her sanat kolunda bulunanları birleştirerek şirketler kurdurma yoluna girmiştir. Bu amaçla İstanbul’da yedi şirket kurulmuş. İlk olarak 1866’da Simkeşhâne ve Klabdancı Şirketi, 1868’de Saraçlar Şirketi, Kumaşçılar Şirketi ve Dökmeciler Şirketi, 1869’da Demirciler Şirketi, 1870’te Tabakçılar Şirketi, 1873’te Debbağcılar Şirketi kuruldu. Bu şirketlerin gelişmesini sağlamak amacıyla, on iki yıl imtiyazlı ithal edecekleri makineler ve teçhizat için gümrük muafiyeti uygulanması, gibi teşvik ve destek tedbirleri uygulandı. 1873’e kadar son derece önemli faaliyetlerde bulunan komisyonun kapatılarak görevlerinin belediyelere ve Şûrâ-yı Devlet’e devredilmesi ve bu girişimlerin duraklamasına ve kendi kaderlerine terk edilmesine neden oldu. (11)
Tanzimat Dönemi, Avrupa’da Endüstri Devrimi’nin ortaya çıkardığı olağanüstü gelişmelerin kendilerinde uyandırdığı düşüncelerle, Osmanlı İmparatorluğu’nda sanayinin gelişmesi için büyük çabalar harcandı. XIX. Yüzyılın ortalarına kadar gelen devrede Tanzimatçıların özellikle İstanbul’da büyük sanayi yatırımlarına giriştiği görülmektedir. Ancak harcanan bütün çabalar, kurulan üretim tesisleri, özellikle planlama, kalifiye eleman, maliyet, pazarlama, ulaşım gibi problemlerin çözülmemiş olması sonucu da uzun ömürlü ve kalıcı olmamıştır. Bu hareketten yirminci yüzyıla Hereke Fabrikası, Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası, Feshane (Defterdar) Fabrikası, Paşabahçe Cam Sanayi gibi birkaç kuruluş gelebilmiş, diğerleri yok olmuştur.
1.3.5. Osmanlı Gemi Sanayi
Osmanlı döneminde en gelişmiş ve devam eden sanayi, gemi yapımıdır. İlk büyük tersane 1390 yılında kurulan Gelibolu Tersanesi’dir. 1453’te İstanbul’un fethi sağlandı. Fatih, şehrin alınmasından kısa bir süre sonra, önce Kadırga’daki tersaneyi düzenledi, daha sonra da bu tersaneyi Haliç’e naklettirerek gemi yapımını geliştirdi. Haliç tersanesine 150 civarında yeni gözler (gemi inşa tezgahları) ilave edilerek daha çok sayıda gemi yapılması sağlandı. 1546 yılında Birecik’te tersane kuruldu ve bu tersanede nehir gemileri yapıldı. Bunun yanında Karadeniz, Marmara, Ege Denizi ve Akdeniz bölgelerinde birçok tersane kuruldu. Yapılan bu gemilerle Akdeniz ile Batı ticareti kontrol altına alındı.
Bu dönemin Türk deniz gücü Avrupa denizci devletlerini de geçti. Bu güç, gemi sayısı ve yapım gücüne bağlı olarak sağlandı. (12)
İngiliz, Fransız ve Rus donanma filoları tarafından Navarin’de bulunan Türk donanması yok edilmesiyle Türk deniz gücüne ikinci büyük darbe indirilmişti. Daha önceleri genelde Fransız, İngilizler ve Alman mühendis ve eğitimcilerinden alınan destek, yaşanan olaylar sebebiyle, bu defa Amerika ile gemi yapım desteği konusunda temaslar yapıldı.
1830 Yılı Haziran ayında, Amerika’nın İstanbul Sefiri Charles Rayint, bu göreve başlamak üzere, yanında gemi mühendisleri olduğu bir firkateyn ile gelmişti. (12)
Sonuçta, Türk tersanelerinde yeni teknoloji ile çalışacak gemi yapım antlaşması, iki devlet arasında imzalanmıştı. Henry Eckford ve 15 adamı firkateyn, 20 toplu brik ve hücumbot inşa ettiler. Bundan birkaç yıl sonra buhar makisi de tersaneye girdi. 1834 yılında sac levha imali için buhar gücüyle çalışan bir haddehane kuruldu. Bir yıl sonra bir makine atölyesi ve kısa süre sonra da yine buhar gücüyle çalışan bir doğrama makinesi izledi. (13)
1837 Yılında tersanede yapılan ve buharla çalışan ilk Türk gemisi denize indirildi. (14) Tersanede gemi üretimine devam edildiği gibi yurtdışına da ticaret ve savaş gemileri siparişleri verilerek gemi açığı kapatılmaya çalışıldı, kısa zamanda da deniz ulaşım ve ticaretinde şirketleşme dönemi başladı. Ticari hayat hızlandı, limanlar arası ticaret gelişti, özellikle İstanbul ve İzmir’e gelen yabancı şirketlerin gemi sayısı ve tonajları oldukça arttı.
1.4. Ticaret
Sanayi devriminden sonra mal hareketleri başladı. Sanayi için ihtiyaç olan ürünler, yakın ve uzak ülke topraklarında bulunan hammadde ürünleriydi ve bunlar için de bu ülkelerle ticari antlaşmaların yapılması gerekiyordu. En önemlisi bu ürünlerin taşınması için de güçlü bir deniz ticaret filosu gerekiyordu.
Sanayi devriminin bir başka etkisi de kentleşme ve nüfus atışı oldu. Sanayileşme sayesinde tarım makineleşti ve böylece aynı miktar toprak daha fazla insanı besleyebilir hale geldi. Kent, sanayi ve tarım sektörü dışındaki insanlara da iş sağlayarak daha fazla insanı besleyebilir duruma getirdi ve bu nedenle, sanayi devrimi kentlerde nüfus yığılmalarına neden oldu
Sanayi devrimi, bazı sınıfların yapı değiştirmesine ve yeni bir işçi sınıfının doğmasına neden oldu. Sanayi devrimi sonucunda işçi sınıfları, en kalabalık sınıfı oluşturdu. İşçilerin fabrikalarda çalışması, fabrikaların de kentsel alanlarda oluşmasıyla kentler, kırsal alanları çekmeye başladı.
Coğrafi konum itibariyle Osmanlı İmparatorluğu’nun sahip olduğu verimli toprakları ve çevresel liman kentleri ticari açıdan büyük önem arzediyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun kendine özgü bir ekonomik düzeni ve ticari işleyişi vardı. Ticaretin geçerli kuralları, kökleri eskiye giden ve iyi işleyen geleneklere dayanıyordu. İmparatorluk, daha önce bazı alanlarda, yabancılara kapitülasyon hakları vermişti, ama kendi ekonomisini ve tüccarını da koruma altına almıştı.. İç ticaret Osmanlı tebaasına aitti.
Yabancı tüccarlar, iç ticarete girip rekabet edemezdi. Birçok malın alım-satımı, (Yeddi-i vahit) bir ruhsat bedeli karşılığı, yerel unsurların tekeline verilmişti. Bu işleyiş, yalnızca iç ürünlerde değil, dışalım mallarında da uygulanmaktaydı. İç ticaretten devletin önemli gelirleri vardı ve malların bir şehirden ötekine taşınmasında ruhsat tezkeresini gerektiriyordu. Bu da vergiye tabiydi. Bu sistem, İngilizlerle 1838 yılında yapılan ticaret antlaşmasına kadar sürdü.
Türk Boğazları ve Anadolu yarımadasını çevreleyen limanlar ve bu limanların arkasında bulunan verimli topraklar ile kara içinde bulunan komşu devletlerin zengin topraklarında yetişen ürünler, dünya ülkelerinin ihtiyacını gideren ürünlerdi. Artan dünya nüfusunun bu ürünlere ihtiyaç duyması, Avrupalı devletlerin Osmanlı Devleti ile ticari anlaşmalar yaparak Türk halkının ihtiyacı olan malların pazarlanması ve dönüşte bu topraklardan elde edilen ürünleri kendi bayrağını taşıyan gemilerle ülkelerine taşınma seferlerinin başlatılmasıdır.
1.4.1. Osmanlı - Fransız Dostluk ve Ticaret Antlaşması
Osmanlıların 1534 yılı Ekim ayında Marsilya’ya çıkması Avrupalıları çok endişelendirdi. Fransa ise İstanbul’a daimi elçi olarak
Bu dostluk ve ticaret antlaşmasının maddeleri.
1. Her iki devlete ait denizlerde karşılıklı olarak deniz seferleri serbestçe yapılabilecek, bütün hukukî işlerde Fransız konsoloslarının kaza hakları kabul edilecek.
2. Her iki taraf uyruğundaki kişiler karşılıklı olarak, her iki ülkede yasak olmayan malları alıp satabilecek, yükleyip boşaltma yapabilecek, bunları bir yerden başka bir yere nakledebilecek, yasak olmayan bu malların her türlü tasarruf hakkını ellerinde bulundurabilecekler. Bu nedenle de belirli bir vergiyi, her iki devlete ödeyecekler.
3. Fransız uyruğundaki kişilere verilecek cezaları normal mahkemelerdeki kadılar vermeyecek, bu davalar büyük divanda görüşülecek, burada karar verecek kadılarla birlikte bir Fransız tercüman da bulunacaktır.
4. Bir Fransız, bir Türk’e olan borcunu ödemeden kaçarsa, Türk, borcunu bir başka Fransızdan veya Fransa konsolosundan alamayacak, doğrudan doğruya Fransa Kralını dava ederek, borcunun ödenmesini, mahkeme kanalıyla Kraldan isteyecektir.
5. Fransız uyruğundaki kişi bölge yöneticilerine başvurmadan istediği gibi mallarını vasiyet edebilecek, vasiyet olunan mallar, Fransız kanunlarına göre konsolos tarafından gereken kişilere verilecektir.
6. Fransız tüccar ve kişilerine ait olan mal ve gemiler kendi arzuları dışında Osmanlı imparatorluğu tarafından alınıp kullanılamayacaktır.
7. Fransız uyruğunda bulunan kişiler sürekli olarak on yıl Osmanlı sınırları içinde oturmuşlarsa, bunlardan herhangi bir vergi alınmayacak; bunlara askerlik görevi yüklenemeyecek. Osmanlı uyruğu da Fransa’da aynı şekilde işlem görecektir.
8. Daha önce iki taraftan da esir olarak alınmış olan kişiler bundan sonra esir muamelesi görmeyeceklerdir.
9. Fransa Kralı bu antlaşmaya Papa, İngiltere Kralı ve İsveç Kralını da dahil etmek istemektedir. Bu devletler isterlerse 8 ay içinde bu antlaşmaya dahil olabileceklerdir.
10. Padişah ve Fransa Kralı bu antlaşmayı 6 ay içinde onaylayıp yürürlüğe koyacaklar ve maddelerini her yerde ilan edeceklerdir.
Fransa Kralı, oldukça önemli sayılacak ayrıcalıklar elde etmiş ve Fransa Kralı yapılan bu antlaşmayı gizli tutulmasını istemiştir. Bu anlaşma Başvezir İbrahim Paşa zamanında imzalanan son antlaşma olmuştur. (15)
1.4.2. Levant Company
Osmanlı İmparatorluğu limanlarında imtiyaz alarak gemi çalıştıran bir denizcilik şirketidir. 1581 yılında Londra’da fermanlı İngiliz ticaret şirketi olarak kuruldu. 1579 yılına kadar şark (Levant) mallarını İngiltere’ye Venedik ve Fransız gemileriyle taşıdı. İngilizler Mart 1579’da Osmanlı devletinden üç İngiliz tacirine; 1580 Mayısında da bütün İngiliz tacirlerine Türk sularında serbest ticaret yapmak hakkını tanıyan bir “ahitname” aldılar. Bunun üzerine 1581 yılında “Levant Company” kuruldu.
Levant Company 1592 yılında yeniden teşkilatlandı ve Türk sularında ticaret tekelini elde etti. Şirketin gelişmesiyle, İngiltere’nin Akdeniz’deki yeni çıkarları belirgin bir hale geldi. Ancak Osmanlı devletinden aldıkları imtiyazlarından bazıları 1754 yılında kaldırıldı ve süresi dolan fermanı da 1825’te yenilenmedi. (16)
Ruhi Duman
İstanbul, 27 Aralık 2011
Kaynaklar :
1. Dr.
2. Edward Clark,, çev. Yavuz Cezar “Osmanlı Sanayi Devrimi”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, sayı 1974, 82-83- 84 ss. 16-24
3. E. Clark, a. g. m., s.17.
4. Tanzimat Dönemi,HÜ Edebiyat Fakültesi Dergisi Ankara
5. E. Clark, a.g.m., s.18.
6. Mehmet Seyitdanlıoğlu Tanzimat Dönemi Osmanlı Sanayii (1839-1876) Makalesi. S.10
7. E. Clark, a. g. m., s.19
8. Fahri Dalsar Bursa’da İpekçilik , İstanbul 1960 s.411., M. Seyitdanlıoğlu a.g.e. s.12.
9. Orhan Kurmuş, , Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi, Ankara 1882, s. 99-112.
10. G. Ökçün, “XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında İmalât Sanayi Alanında Verilen İmtiyazların Ana Çizgileri”, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 27 (1972), ss. 135-166.
11. M. Seyitdanlıoğlu a.g.m. s.13.
12. Dr.
13. Wolfgang Müler İstanbul Limanı Tarih Vakfı Yurt Yayınları İstanbul 1998. S. 85
14. Dr.
15. Prof. Dr. Yaşar Yücel. Kanuni İle 46 Yıl Türk Tarih Kurumu yayını 1991 Ankara s.59-60
16. Meydan Larausse Cilt 7 s. 916