Aylık Yazı Dizileri
Türk Boğazları (2) Tarihi Gelişimi
Türk Boğazları (2)
Tarihi Gelişimi
2.1 Giriş
XIV. Yüzyılın ortalarında Anadolu kıyılarından ilk defa denizlere ulaşan Osmanlı, denize ve denizciliğe verdiği önem ölçüsünde büyüdü. Karadeniz ve Ege Denizi’ni bir Osmanlı iç denizi haline dönüştürmek suretiyle jeopolitik ve stratejik önemi tartışmasız Türk Boğazları’nın güvenliğini sağladı.
Osmanlı Devleti, Girit Adası’nı Çanakkale Boğazı’nın güney karakolu haline getirdi. Karadeniz ve Ege Denizi’nde hâkimiyetini tesis ettikten sonra Türk Boğazları yaklaşık üç asır mutlak Osmanlı Devleti egemenlik devri yaşayarak dünyanın güç merkezi kimliğini taşıdı. Ayrıca Akdeniz’i de tam anlamıyla kontrolü altına aldı.
Osmanlı Devleti, kendi hâkimiyetinde bulunan Karadeniz Bölgesi’ndeki ticaretin Boğazlar yoluyla Akdeniz’e ulaştırması sonucu, coğrafi keşiflerin yapılmasını ve ticaret yollarının daha geniş yelpazeye yayılmasının gerekliliğini gördü. O günkü şartlarda Kızıldeniz ve Basra Körfezi ile okyanuslara ulaştı. Denize verdiği önemden dolayı, XV. Yüzyılın sonlarından itibaren bir deniz imparatorluğunu kurdu ve deniz hâkimiyet teorisinin temelini oluşturdu. Ancak, Osmanlı Devleti denize ve denizciliğe verdiği önemini azaltması sonucu küçüldü ve yüzlerce yıl sonra Anadolu kıyılarına geri döndü.
2.2 Boğazların Önemi
Türk Boğazları’nın siyasi, ekonomik ve stratejik önemleri vardır. Bu önem coğrafi durumlarından ve bunlara bağlanan siyasi menfaatlerden doğmaktadır. Türk Boğazları iki işlek deniz arasında tek (geçit) suyoludur. Asya ile Avrupa’yı birleştiren bu geçit, aynı devletin toprakları içinde ve savunmaya gayet elverişli bir geçittir. Egemenliği altında bulunan ülkeden izin almadan bu suyolundan geçmek mümkün değildir. Dünyanın en kuvvetli donanmaları ve en kudretli orduları bu Boğazlardan geçememiştir.
Bugün Karadeniz Bölgesi ve Orta Asya ülkelerinden çıkan tahıl, kömür, petrol, doğalgaz ve diğer ürünler, dünya ihtiyacının önemli bir kısmını karşılamaktadır. Bu ürünlerin dünya pazarlarına ulaştırılmasının tek yolu, Türk Boğazlarıdır. Onun için Türk Boğazları, dünya ticareti için çok önem taşımaktadır.
2.3 Karadeniz Bölgesi ve Orta Asya Devletleri için Boğazların Önemi
Dünyanın en verimli toprakları Karadeniz bölgesi ve Orta Asya Devletleri’nde bulunmaktadır. Denizlere kapalı olan Orta Asya ülkeleri, ürünleriyle dünya pazarlarından önemli ölçüde pay almaktadırlar. Ancak bu ülkeler, ürünlerini dünya pazarlarına yalnızca tek suyolu olan Türk Boğazları’ndan ulaştırmaktadırlar. Bu nedenle Karadeniz’e kıyısı bulunan devletler ile Orta Asya Devletleri için Türk Boğazları büyük önem taşımaktadır
2.4 Dünya Devletleri için Türk Boğazlarının Önemi
Orta Asya, Asya’nın geniş karalarla kaplı topraklarında çok zengin ürün elde etme özelliğine sahiptir. Bu sebeple insanlar, ticari malların ve fikirlerin Avrupa, Batı Asya, Doğu Asya ve Güney Asya’ya yayılmasında ana nokta oldu.
Ticaret, bir devletin ürettiği fazla mallara pazar bulması ve bu pazarı genişleterek işbölümünü artırması ile sağlanır. Serbest ticaret aracılığı ile her devlet, mutlak üstünlüğe sahip olduğu ya da diğer devletlerden daha etkin olarak ürettiği malların üretiminde uzmanlaşır ve mutlak üstünlüğe sahip olur. Mutlak üstünlüğe sahip olmadığı malları ya da daha az etkinlikle ürettiği malları da ithal ederler.
Karadeniz’e kıyısı bulunan devletler ile Orta Asya Devletleri topraklarından elde edilen ürünler, dünya devletlerinin önemli ihtiyacını karşılayan ürünlerdir. Bu ürünleri alan devletler, Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan ve tek suyolu olan Türk Boğazları’ndan geçmek suretiyle bu ihtiyaçlarını karşılarlar. Bu nedenle, Türk Boğazları dünya devletleri için büyük önem taşır.
2.5 Boğazlar Üzerinde Mutlak Hâkimiyet
Türkler, Çanakkale Boğazının iki kıyısını 1356’da, İstanbul Boğazının iki kıyısını 1453’de, Karadeniz’in bütün kıyılarını da 1475 de ele geçirdi. Karadeniz ve Marmara Denizi birer iç deniz oldu ve Boğazlar da kapalı tutuldu. Türkler, Karadeniz’in bütün kıyılarını egemenliği altına almasından sonra Boğazlardan gemi geçişine yeni düzenleme getirdi. Akdeniz’den Marmara ve Karadeniz’e gidecek yabancı devletlere ait gemiler, Osmanlı Devleti’nden izin almak suretiyle Boğazlardan geçebilirlerdi.
Türk Boğazları, bu tarihten itibaren günümüze kadar Türk toprakları içinde kalmıştır ve öyle kalacaktır. İstanbul ve Çanakkale Boğazları, Türk topraklarıyla çevrili olmasından dolayı, Türk Boğazları olarak anılır.
Osmanlı Devleti, “1683-1699 Osmanlı-Kutsal İttifak Savaşları”na kadar Akdeniz, Karadeniz, Kızıldeniz, Basra Körfezi ve karadan Viyana’ya kadar uzanan topraklarda mutlak hâkimiyetini sürdürdü. Osmanlı Devleti’nin II. Viyana Kuşatması’nda başarısızlığa uğramasından cesaret alan bir grup Avrupa devletlerinin, Kutsal İttifak adı altında birleşerek Osmanlı Devleti’ne karşı giriştikleri savaşlardır. Bu ülkeler, Macaristan ile Dalmaçya’da hâkimiyet kurarak Balkanlar’daki Osmanlı hâkimiyetine büyük darbe vurmaları ile sonuçlanan savaşlar dizisidir. Bu savaşların sonucunda yapılan “Karlofça Antlaşması” ile Osmanlı Devleti büyük oranda toprak kaybetti.
Azak’ın da Ruslar tarafından alınması, Rusya’nın bir donanma gücüne dönüşmesinde çok önemli bir etken oldu ve Rusya, Azak’ta deniz üssü kurdu. Bunu yeterli görmeyen Rusya, Taganrog’da yeni bir üs daha kurdu ve “Rus Karadeniz Donanması”nın temellerini attı. Ancak, Kırım’da devam eden Osmanlı hâkimiyeti yüzünden Rusya Karadeniz’e tam açılımını sağlayamadı.
2.6 İkili Anlaşmalar Dönemi
Rusya, Karlofça ve İstanbul 1700 antlaşmalarından sonra zaman içinde Karadeniz sahilinin kuzey şeridini kendi topraklarına kattı, deniz ticaret filosunu ve donanmasını birlikte güçlendirdi. Karadeniz’e indikten sonra Karadeniz’de seyir ve Boğazlardan geçiş aradı. (1)
Rusya, ticaret gemilerinin Karadeniz’de ticaret yapmak ve Boğazlardan geçerek Akdeniz’e inmek için büyük çaba sarf etti. Tam 74 yıl sonra Küçük Kaynarca Antlaşması ile istediğini sonunda elde etti.
a. Küçük Kaynarca Antlaşması
1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle sonuçlandı. Bu savaşın sonunda Ukrayna’nın güneyi, Kuzey Kafkaslar ve Kırım, Rusya’nın eline geçti. Bunun üzerine 21 Temmuz 1774 tarihinde Küçük Kaynarca Antlaşması imzalandı.
Küçük Kaynarca Antlaşması ile
- Rusya Karadeniz’de gemi inşa edebilecek ve bunları bütün denizlerde yüzdürebilecek,
- Ticaret gemileri, Karadeniz ile Akdeniz’de hareket serbestîsine sahip olacak, istedikleri zaman Boğazlardan geçebilecek ve Osmanlı limanlarında da kalabilecek,
- Osmanlı Devleti’nin kontrolünde bulunan Trablusgarp, Tunus ve Cezayir’de ticari anlaşmalar yapabilecek,
Bu anlaşma ile Karadeniz, bir Türk gölü olmaktan çıkmış oldu. (2)
Küçük Kaynarca Antlaşması ile Osmanlı Devleti:
i. Dünyanın sayılı devletlerinden biri olma özelliğini yitirdi,
ii. Uluslar arası saygınlığını kaybetti,
iii. Karadeniz’de yüzlerce yıldır devam eden egemenliğini kaybetti.
b. Osmanlı-Rus İttifak Antlaşması
Napolyon’un 1789’da Mısır Seferiyle Fransa’nın buraya yerleşme durumu Akdeniz’de çıkarları olan devletleri harekete geçirdi. Bu devletlerden İngiltere, Fransa’nın Hindistan yolu üzerinde yerleşmesini istemiyordu. Akdeniz’le ilgili emelleri olan Rusya, Osmanlı Devleti ile 23.12.1798’de 14 maddelik bir İttifak Antlaşması yaptı.(3) Yapılan bu antlaşma ile Osmanlı Devleti Rus savaş gemilerinin geçici olarak ve kendisine yardım etmek amacıyla Boğazlardan geçmesine izin verdi. 24 Eylül 1805 tarihinde Osmanlı Devleti Rusya ile yeni bir dostluk antlaşması daha imzalandı. Ancak bu antlaşmanın imzasından kısa bir süre sonra Osmanlı Devleti ve Rusya arasında yeni bir anlaşmazlık çıktı ve 1806-1812 Osmanlı-Rus savaşının başlamasıyla birlikte bu anlaşma yürürlükten kalktı. (4)
Bu tarihe kadar Boğazları egemenliği altında bulunduran Osmanlı Devleti, ilk defa Boğazları başka bir devletle yaptığı antlaşma ile tarihi kayıtlara geçti. 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı’nın başlamasıyla 1798 ve 1805 Osmanlı-Rus İttifak Antlaşması da geçersiz duruma geldi.
c. Kale-i Sultaniye Antlaşması
Osmanlı devleti, 5 Ocak 1809 tarihinde Çanakkale’de İngiltere ile Kale-i Sultaniye Antlaşması adını taşıyan bir antlaşma imzaladı. Bu antlaşmada:
- İngiltere’nin işgal etmiş olduğu Osmanlı topraklarının geri verilmesi,
- Savaş gemilerinin Çanakkale ve İstanbul boğazlarından geçmelerinin önceki dönemlerde her zaman yasak olduğunu ve bu eski kuralı tüm devletlerin barış döneminde de uymasını,
- İngiltere’nin de bu kurala uyacağını,
kabul eden bir antlaşmadır. (5)
Bu antlaşmanın bir önemi de, Osmanlı Devleti ile Rusya arasında sorun olan Boğazlar konusuna, ilk defa Boğazlarla ilgisi olmayan bir üçüncü devlet olarak İngiltere resmen yer almış olmasıdır.
d. Edirne Antlaşması
1828 Osmanlı-Rus savaşı sonunda, Edirne’de 14 Eylül 1829 tarihinde imzalanan antlaşmadır. 1827 Navarin faciasından sonra başlayan Osmanlı-Rus savaşı Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle sonuçlandı.
1829 yaz aylarında, Çarlık orduları, Balkanları aşarak Edirne’yi kuşatması sonucu ateşkes ilanı sağlandı ve tarafların Edirne’de barış esaslarını görüşmelerine karar verildi. 15 Ağustos 1829’da başlayan görüşmeler tam bir ay sürdü. Edirne Antlaşması olarak tarihe geçen bu antlaşmada büyük topraklar kaybedildi.
Antlaşma maddelerinden ikisi:
- Rus ticaret gemilerine Boğazlardan geçiş hakkı tanınacak,
- Rus halkından olanlar, Osmanlı ülkelerinde serbestçe ticaret yapabilecek,
gibi önemli konulara ilişkin bir antlaşmadır. (6)
Bu antlaşma ile:
i. Osmanlı Devleti, Yunanistan Devleti’nin kurulması kabul etmesiyle büyük toprak kaybına uğradı,
ii. Karadeniz kıyıların büyük bir kısmı ve önemli limanlar, Rusya’nın kontrolüne geçti,
iii. Osmanlı Devleti, Çerkesya üzerindeki tüm haklarını Rusya’ya devretti.
e. Hünkâr İskelesi Antlaşması
Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Osmanlı Devletine karşı isyan etti. Osmanlı Devleti isyanı bastırmak için Rusya’dan yardım istemek zorunda kaldı. Rusya Mısır’a baskı yaparak 1833 yılında Osmanlı Devleti ile Kütahya Antlaşması’nın yapılmasını sağladı. Bunun üzerine Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 8 Temmuz 1833 tarihinde yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması olarak Hünkâr İskelesi Antlaşması adını taşıya antlaşma imzalandı.
Bu antlaşmanın Boğazlarla ilgili önemli maddeleri:
- Osmanlı Devleti bir saldırıya uğrarsa Rusya asker ve donanma gönderecek, ancak masrafları Osmanlı Devleti ödeyecek.
- Rusya bir saldırıya uğrarsa Osmanlı Devleti tüm yabancı devletlerin savaş gemilerine Boğazları kapatacak. Her ne olursa olsun hiçbir surette savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesine izin verilmeyecek,
- Bu antlaşma 8 yıl müddetle geçerli olacak,
gibi Boğazlarla ilgili önemli konuları içermektedir. (7)
Bu antlaşma sunucunda:
i. Hünkâr İskelesi Antlaşması, Rusya’nın Karadeniz’deki güvenini artırdı,
ii. Osmanlı Devleti, Mehmet Ali Paşa’nın yeniden isyanına karşı kendini güvenceye aldı,
iii. Boğazların kapatılması, İngiltere ve Fransa’nın çıkarlarını tehlikeye düşürdü,
iv. Hünkâr iskelesi Antlaşmasıyla Boğazlar sorunu ortaya çıktı,
v. Osmanlı Devleti, Boğazlar üzerindeki egemenlik hakkını son defa tek başına kullandı.
2.7. Çok Taraflı Antlaşmalar Dönemi
1833 Kütahya Antlaşması, Osmanlı Devleti’ni ve Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’yı memnun etmemişti. Ancak Mehmet Ali Paşa adeta bağımsız bir hükümdar gibi hareket ediyordu. Ordu ve donanmasını güçlendirmeye devam etti. 1838 yılına gelindiğinde, Mehmet Ali Paşa’nın bağımsızlığını açıklayacağı söylentileri yayılmaya başladı.
Doğu Akdeniz’de güçlü bir Mehmet Ali Paşa istemeyen İngiltere, Osmanlı Devleti’ni tercih ediyordu. İngiltere, Osmanlı Devleti’nin zor durumundan da yararlanmak istedi. İki devlet arasında 1838’de bir ticaret antlaşması yapıldı. Osmanlı Devleti İngiltere’ye yeni ticari imtiyazlar vererek onun desteğini aldı.
Fransa ise, Mehmet Ali Paşa’nın Mısır’a egemen olmasına ve bağımsızlığını ilân etmesine, özellikle de ekonomik açıdan güçlenmesine taraftardı. Osmanlı Devleti, Fransa ile bir ticaret antlaşması yapmak suretiyle ikinci büyük devletin de siyasi desteğini sağladı.
Mehmet Ali Paşa 1839’da bağımsızlığını ilân ederek ayaklandı. Ancak, Osmanlı Devleti’nin bu ayaklanmadan dolayı Rusların Hünkâr İskelesi Antlaşmasından yararlanarak İstanbul Boğazı’na girebileceğini düşünen İngiltere ve Fransa, Mısır sorununu Avrupa sorunu haline getirmeye karar verdiler. İngiltere ile çatışmayı göze alamayan Rusya da bu durumu kabul etti. Sonunda İngiltere, Avusturya, Prusya, Rusya ve Osmanlı Devleti’nin delegeleri Londra’da toplandılar. Mısır sorunu görüşülerek 15 Temmuz 1840 tarihinde Londra Antlaşması imzalandı.(8)
a. 1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi
Mısır meselesi 1840 yılında çözümlendikten sonra sıra Boğazlar konusuna geldi. 1833 tarihinde Rusya ile yapılan Hünkâr İskelesi Antlaşması’nın sekiz yıllık süresi 1841 yılında sona eriyordu. Hünkâr İskelesi Antlaşması İngiltere ve Fransa’nın çıkarlarına ters düşen bir antlaşmaydı. Bu nedenle İngiltere Boğazların uluslararası bir antlaşmaya bağlanması amacıyla bir konferans yapılmasını teklif etti. Rusya böyle bir konferansa başlangıçta karşı çıktıysa da sonunda kabul etmek zorunda kaldı.
1841’de Londra’da toplanan konferansa İngiltere, Rusya, Avusturya, Fransa, Prusya ve Osmanlı Devleti katıldı. Konferans sonunda alınan kararlar, 13 Temmuz 1841 tarihinde “1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi” adını taşıyan sözleşme imzalandı.
Bu sözleşmenin önemli maddeleri:
- Boğazlar Osmanlı Devleti’nin egemenliğinde kalacak,
- Barış zamanında hiç bir yabancı devlete ait savaş gemisi Boğazlardan geçemeyecek,
şeklinde ilk defa Boğazlar konusunda çok taraflı antlaşma imzalandı. (9)
Bu sözleşme ile:
i. Osmanlı Devleti’nin Boğazlar üzerindeki hükümranlık hakları sınırlanarak, Boğazların koruyuculuğu beş devlete bırakıldı,
ii. Boğazlar ilk defa uluslararası bir statüye bağlandı,
iii. 1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi, Rusya’nın Hünkâr iskelesi Antlaşmasıyla Boğazlar ve Osmanlı Devleti üzerindeki himaye hakkını sona erdirdi,
iv. Avrupalı devletler, Rusya’nın aşırı isteklerini ilk defa engellediler,
v. Bu antlaşma, Rusya’nın zararına olmuş; İngiltere ve Fransa antlaşmadan karlı çıkmıştır,
vi. Boğazların ticaret gemilerine açık, fakat yabancı savaş gemilerine kapalı olması, devletlerarası bir statüye dönüştü. Bu durum Avrupa devletler hukukunun bir prensibi haline geldi,
vii. Osmanlı Devleti’nin Boğazlar üzerindeki mutlak egemenliği sona erdi.
b. Paris Sözleşmesi
22 Haziran 1853’de Rus orduları Eflak ve Boğdan’ı işgale başladı. Rusya, bu hareketin bir savaş başlangıcı değil, bir güvenlik tedbiri olduğunu belirtti. Ancak Rusya’nın bu hareketi, Avrupa’nın statüsünü değiştirmeye yönelikti. Osmanlı Devleti, 4 Ekim 1853’te Rusya’ya bir nota verdi ve Eflak ile Boğdan’ın 15 gün içinde boşaltılmasını istedi. Rusya bu notaya kayıtsız kaldı ve tanınan sürenin sonunda savaş fiilen başladı.
Savaşın başlarında Osmanlı ordusu Balkanlar’da başarılı oldu. Batum’a yardım götüren Osmanlı donanması 30 Kasım 1853’te Rus donanması tarafından Sinop açıklarında batırıldı. Rusların bu ani hareketi, Karadeniz’de durum üstünlüğünü sağlamaları Boğazları ve İstanbul’u tehlikeye düşürdü. Bu durum Avrupa devletlerini endişelendirdi. İngiltere ve Fransa devreye girerek tarafları uzlaştırmak istediler. Yapılan teklifi Rusya reddetti.
İngiltere ve Fransa, Osmanlı Devleti yanında yer aldı. 20 Eylül 1854’te Fransa, İngiltere ve Osmanlı askerinden oluşan müttefik kuvvetler Kırım’a çıkarıldı. Ancak Kırım Savaşı düşünüldüğü gibi kısa sürede tamamlanamadı. 1855 yılında Ruslar yenilgiye uğradı ve Kırım’dan çekilmek zorunda kaldı.
Osmanlı Devleti ile Rusya arasında “Kırım Savaşı” olarak bilinen savaşı Osmanlı Devleti kazandı. Kırım Savaşı’nı kazanan Osmanlı Devleti, İngiltere ve Fransa arasında 30 Mart 1856 tarihinde Paris’te 1856 Paris Antlaşması adını taşıyan barış antlaşması imzalandı.
Bu antlaşmanın en önemli maddeleri,
- Boğazların kapalılığını öngören 1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi esaslarının devamlılığı kabul edilecek,
- Karadeniz tarafsız ve her milletin ticaret gemilerine açık olacak, hiçbir devletin savaş gemileri Karadeniz’de bulunmayacak,
- Osmanlı Devleti’nin ve Rusya’nın Karadeniz sahillerinde hiçbir tersanesi olmayacak ve bulunan tersaneler kapanacak,
gibi çok önemli ve ağır kurallar kondu. (10)
Kırım Savaşı’nın Sonuçları:
i. Osmanlı Devleti, savaşı kazanmasına rağmen Karadeniz’de donanma ve tersane bulundurmamayı kabul etmekle yenik devlet muamelesi gördü,
ii. Rusya’nın Osmanlı Devleti üzerindeki emelleri bir süre için gecikti,
iii. Rusya, 1774’ten 1829’a kadar Balkanlardan elde ettiği kazançlarını kaybetti,
iv. Boğazların 1841 statüsüne getirilmesi İngiltere ve Fransa’nın Akdeniz’deki güvenini artırdı.
c. Karadeniz Hakkında Londra Konferansı ve Boğazlar Sözleşmesi
Paris Antlaşması, Rusya’nın emellerini 1870 yılına kadar engelledi. Bu tarihlerde Avrupa’nın siyasi dengesini değiştiren gelişmeler meydana geldi. Rusya, bu gelişmelerden yararlanmayı amaçlayarak Paris Antlaşması’nın Karadeniz’in tarafsızlığına ilişkin olan maddesini tanımadığını bildirdi. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, İngiltere, Rusya, Fransa, Almanya, İtalya ve Avusturya’nın katılmasıyla Londra’da bir konferans yapılması kabul edildi.
17 Şubat’ta başlayan konferans 13 Mart 1971 tarihinde sona erdi ve 1871 Londra Boğazlar Sözleşmesi adını alarak taraflarca imzalandı.
Bu sözleşmenin önemli maddeleri:
- Paris Antlaşması’nın, Karadeniz’de savaş gemisi bulundurmasını ve tersane kurulmasını önleyen hükümleri kaldırdı,
- Karadeniz eskiden olduğu gibi bütün devletlerin ticaret gemilerine açık olacak,
- Osmanlı Devleti, müttefiklerinin barış zamanında da Sultan’ın izniyle Boğazlardan savaş gemisi geçirebilecek,
gibi kararlar taraflarca imzalandı. (11)
Rusya, elde ettiği bu başarıdan sonra tekrar Osmanlı Devleti üzerindeki emellerinin yerine getirilmesi için çalışmaya başladı. Aslında Rusya, Türk Boğazları’nın yabancı savaş gemilerine açılmasını ve böylece Akdeniz’e inmeyi amaçlıyordu.
Bu anlaşmanın sonuçları:
i. Karadeniz’in tarafsızlığı kaldırıldı,
ii. Rusya, bu antlaşmadan kazançlı çıkan ülke oldu,
2.8. Sonuç
Osmanlı Devleti, 15. yüzyılın ortalarından itibaren İstanbul’u, arkasından Sinop, Trabzon, Kırım, Eflâk-Boğdan’ı fethetti. Böylece Marmara ve Karadeniz bir iç deniz haline geldi ve Boğazların egemenliğini tamamen kontrolüne alındı. Boğazlar ve Karadeniz’in yabancı gemilere kapalılığı, Osmanlı Devleti’nin ısrarla üzerinde durduğu önemli bir konu oldu.
Osmanlı Devleti, dünya hâkimiyeti kurmada deniz gücünün hâkim rolü oynadığını ortaya koydu. Devletin refah ve mutluluğunu mümkün olan en üst seviyeye çıkardı ve dünya siyasetinde söz sahibi olmanın öncelikle deniz hâkimiyetini elde etmesinin gerekli olduğunu, karanın engel, denizin ise serbestlik ve açıklık zeminini gördü ve bunu başardı. Bu açıklığı deniz kuvvetleriyle kontrolü altına aldı ve güçlü bir deniz ticaret filosunu da kurdu.
Osmanlı Devleti, deniz gücünün içinde sadece savaş gemileri değil ticari denizcilik ve kuvvetli bir anavatana sahip olunmasının gerektiğini, gelişmiş bir ticaret filosunun ve başarılı bir donanmanın biri olmazsa diğerinin olamayacağını biliyordu.
Osmanlı Devleti, coğrafi konum itibariyle dünyanın en önemli bölgesinde yer alıyordu. Coğrafi bakımdan merkezi mevkide bulunması, iç denizi, nehirleri ve denize kıyısı bulunan sahil şeridinin uzunluğu, büyük ticaret yollarına yakın limanlara sahip olması, ticari açıdan da çok büyük avantaja sahipti. Uzun sahil şeridine ilaveten Asya ve Avrupa kıtalarını ayıran Türk Boğazları ise dünya devletlerinin göz diktiği bir merkezdi.
Yabancı devletlerin gemileri, Türk Boğazları’ndan geçmek için, Osmanlı Devleti’nden izin almak, imtiyaz almak suretiyle geçilebiliyordu. Osmanlı Devleti, 1535’de Fransa’ya, 1578’de İngiltere’ye, 1598’de de Hollanda’ya verdiği imtiyazlarla bu ülkelerin ticaret gemileri Boğazlardan serbestçe geçebilmekteydi.
Osmanlı Devleti bu hâkimiyetini uzun müddet korudu, zamanla denize, denizbilimine ve deniz gücüne önem vermemesinden dolayı zayıflamaya ve toprak kaybetmeye başladı. Denize önem veren devletler, Avrupa’da üstünlük kurabilmek için ticaret merkezi durumunda bulunan Boğazları ele geçirmeyi amaçladılar. Bu durum Boğazların dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin bir hedef haline gelmesine neden oldu. Rusya’nın güçlenmesi, bu durumu daha da önemli duruma getirdi.
Osmanlı Devleti, gücünü ve topraklarını kaybetmesi sonucu, tamamı Türk toprakları ile çevrili bulunan Türk Boğazları, yabancı devletler tarafından idare edilmeye başlandı. I. Dünya Savaşı’nda yenik kabul edilmesi sonucu, yürürlüğe dahi girmeyen “Sevr Antlaşması” sonucunda Osmanlı Hükümeti’ne Boğazlar idaresinde ise hiçbir etkinliği bulunmuyordu.
Türklerin Kurtuluş Savaşı’nda elde ettiği üstün başarı sonucu Lozan Barış Antlaşması’nda Türkiye, Boğazların sahibi sıfatıyla Türkiye’nin evvela bunlara ait bütün teklifleri bilmek ve bunların kendi egemenlik hakları ve mutlak bağımsızlığı ile ilişiğini incelemek, prensibini haklı olarak ileri sürdü, kabul ettirdi ve Türk Boğazları’nda hakimiyet elde etti.
Türk Boğazları, iki işlek deniz arasında tek geçit olması, Karadeniz ticaretinden pay alan devletlerin ticaret gemilerine hizmet veren gemi acenteleri her zaman var oldular. Gemi acenteleri, ticaret olduğu müddetçe de var olacaklardır. Gemi sahibi ve işleticileri ile gemi acenteleri ayrılmaz bir bütündür. Biri olmaz ise diğeri de olmaz. İkisi birbirini tamamlayan ve birbirinden ayrılmayan kuruluşlardır. Biri ticaret yükü taşır, diğeri ise taşıma yapan gemiye hizmet verir.
Açıklamalar :
· Reşat Ekrem. Osmanlı Muahedeleri ve Kapitülasyonları Türkiye Matbaası İstanbul 1934 S.76-79
· A.G.E. S.102-104
· A.G.E. S.114-118
· A.G.E. S.124-126
· A.G.E. S.132
· A.G.E. S.148-150
· A.G.E. S.161-162
· A.G.E. S.174
· A.G.E. S.178
· A.G.E. S.194-197
· A.G.E. S.214-15
Ruhi Duman
İstanbul, 21 Şubat 2011