Menu

Aylık Yazı Dizileri

Toplum ve Değişim

       TOPLUM VE DEĞİŞİM

1. Giriş

İnsan, doğanın bir parçasıdır. İnsan, ailenin, çevrenin, toplumun kurucu ve devam ettirici unsurudur. Tarihi varlık alanı, insanın tutum, davranış ve eylemlerinden oluşur. İnsandan kaynaklanır ve bu alanda her şey insan içindir. Maddi ve manevi varlığı, çevresel ve toplumsal ilişkileri, sürekli etkileşim ve iletişimleriyle insan bir bütündür. Bu yaklaşımla insan, dört boyutludur. Onun maddi ve manevi bir varlığı vardır. Çevresel ve toplumsal etkinliğe sahiptir. Her şeyin kaynağı, insanın manevi varlığı ve zekâsıdır.

 

İnsanın manevi varlığı, iman ve ilimle; zekâsı, bilgi ve deneyimle gelişir. İnsanın maddi, çevresel, toplumsal ilişkileri, etkileşimleri ise, genellikle yaşadığı ortamın, tarihi ve kültürel değerlerin, geleneklerin, örf ve adetlerin, iktisadi hayatın, hukuk düzeninin etkisi altındadır.

 

2. Toplum

İnsanlar toplum halinde yaşarlar. Bu doğal ve zorunlu hayat biçimidir. Toplumlar varlıklarını koruyabilmek için siyasi, sosyal, iktisadi, kültürel, teknolojik hayatlarını örgütlendirmek ihtiyaçlarındadırlar. Örgütlenme, toplum içinde çeşitli kuruluşları meydana getirir. İnsan da bu kuruluşlar içinde doğal olarak yer alır veya bu kuruluşlara katılır. İnsanların toplum halinde yaşaması bir anlamda bu kuruluşlarda doğal veya zorunlu olarak bulunmasıdır. Örgütlenmiş toplumun kuruluşları belirli kurallara uyarak devam edebilirler. Bu kurallar zamanın şartlarına, ihtiyaçlara göre değişebilir. İnsanın bu kuruluşlarda yer alması veya katılması da kuruluş kurallarına bağlılığını gerektirir. (1) 

 

Düşünce ve hayat tarzının tarihi gelişmesinde toplum canlı, sürekli ve ebedi bir varlık olarak kabul edilir. Bu yaklaşımla, toplum yaşayan ve kendisini oluşturan insanları yaşatan bir canlı varlıktır, insanlar bu varlığın organlarıdır. Organlar (insanlar) fanidir. Doğarlar, yaşarlar ve ölürler. Toplum ise, süreklidir, ebedidir. Çünkü toplum, kendisi içinde doğanlar ve kendisine katılanlarla bütünleşerek devam eder. Organlarını yeniler, çoğaltır, üretir ve geliştirir.

 

Bir toplumda kıymet ve kuvvet, onu kuran fertlerin kendilerini kıymet ve kuvvet saymalarındandır. Ancak bu gibi fertlerden kurulmuş olan toplumlardır ki, yekpare kıymet ve kudret manzarası gösterirler. (2)   

 

Toplumların sağlıklı yaşaması için birçok görevleri vardır. Bunlar:

 

a.    Toplumun Amacı

Düşünce sistemine göre toplumun gerçekleştirmeye çalıştığı amaç, toplumun varoluş nedenlerinin, gelişmesinin, bekasının sağlanmasının esaslarını, ilkelerini, hedeflerini ve beklentilerini ortaya koyarak ilme, bilgiye, akla ağırlık vererek gerçekleştirir. Bu düşünce sisteminde toplum koruyucu, huzurun, refahın sağlayıcısı ve gelişmenin kaynağıdır. Toplum hakkında belirlenen özellikler ve nitelikler, yaşadığı çevreye ve kendisinden sonra gelecek nesillere aktarmaya çalışır. Bu sebeple topluma önem vermek, onu kuvvetlendirmek ve yaşatmak gerekir. Her türlü gelişmenin, huzur ve güvenin kaynağı toplumdur.

 

Binlerce yıllık tarihi süreç içerisinde düşünce ve hayat tarzında meydana gelen değerlerin, deneyimlerin, değişimlerin sonucu yeni bir aşama, fikirler, görüşler, eylemler, politikalar şeklinde tarihi varlık alanına çıkarılmasıdır.

 

b.    Toplumsal Düşünce

Toplumsal düşünce, bir toplumun ya da toplumsal kesimin gereksinimlerinden doğar. Bu toplumsal düşünceler, toplumsal yaşamda etkin olarak işlev görür ve kültürün sürekliliğini sağlar. Toplumun düşüncedeki egemen sınıfı düşünceleriyle sanata yakınlık sağlar, toplumu bu yöne çeker ve toplumun geliştirici gücü kullanılır.

 

Toplumsal ve üretici eylemler sonucunda düşünce oluşur. Bu oluşum sürecinde tarihsel ve toplumsal birikimler rol oynar. Çünkü düşüncenin kökeni insanın ve toplumun varlığına dayanır. İnsan topluluğunun dışında düşünce olamaz, düşüncenin üreticisi de kullanıcısı da insan topluluğudur.

 

c.    Toplumsal Bilim

Bilimin toplumsal yapı ile ilişkilerine ait kavramsal bir çerçeveyi ortaya koymak gerekir. Toplumlar, insanların gereksinimlerini sağlamak için doğanın güçlerini, kaynaklarını, insanların yararlanabileceği hale çevirerek üretim yaparlar. İnsanlar üretim yapmak için doğayı etkilerken araçlardan, doğa hakkındaki bilgilerden, üretim araçlarını kullanış yollarına ilişkin birikmiş hünerlerinden, doğaya karşı oluşmuş tutumlarından yararlanırlar. İnsanlar, üretimde yararlandıkları tüm öğeler toplumdaki “üretim güçlerini” oluşturur ve toplumdaki üretici potansiyelin ne olduğunu belirlerler. (3) 

 

Bu tanınılama içinde tüm doğa bilimleri, üretim güçlerinin bir parçası haline gelir. Bilimin gelişmesi ile toplumdaki üretim güçlerinin ve üretiminin gelişmesi arasında sıkı bir ilinti söz konusu olur. Bu ilintiden, bugün dünyanın ulaştığı “bilimsel ve teknolojik devrim” meydana gelmiştir.

 

Bugün teknik gelişme ile bilimsel gelişmede, teknik adam ile bilim adamı kaynaşmış ve ayrılamaz hale gelmiştir. Teknik adam ve bilim adamı arasında toplumsal sınıf farklılıkları kalmamıştır. Bilim ve teknolojinin bütünleşmesi, doğa biliminin ayrılmaz biçimde üretim güçlerinin bir parçası haline getirmiştir. (4)

 

Bilimin üretim gücü haline gelmesi, onun kontrolü ve örgütlenmesi toplumun en önemli konuları arasında ön plana çıkmıştır. Bu bilim bulgularının mülkiyetinin de “üretim ilişkisi” konusu toplum açısından önem taşımaktadır. Bilimsel gelişmeyi kontrol edemeyen bir toplum, varlığını devam ettiremez veya sürdüremez haline gelir. Toplumlarda, bilimi geliştirmek için örgütlenmek ve kaynak ayırmak bir zorunluluk olmuştur.

 

İlim toplumların büyüklüklerinin sırrını insanlara açmıştır; bu sır insanların birbirleriyle olan bağlarıdır. Bütün insanlar bir toplumsal varlığın organlarıdır ve birbirlerine bu sebeple bağlıdırlar. İnsanlar, kendisinden önceki atalarının, büyüklerinin kültürel varisleri olduklarından aralarındaki bağlar zamana ve mekâna şamildir. Bu bağlar doğaldır, toplumsaldır ve iktisadidir.

 

d.    Toplumsal Gelişme

Bir toplumda üretim gücünün gerektirdiği doğa biliminin yanında, var olan toplumsal sistemin devamını sağlayacak bilime, felsefe ve ideolojiye gerek vardır. Toplumdaki bu sosyal düşünceler, o toplumda yaşayanların toplumsal olayları ve üretim ilişkilerini yorumlama biçimini etkiler ve toplumsal düzenin sürdürülmesinin temel mekanizmalarından biri haline gelir.

 

Doğa bilimi, insanın doğayı etkilemesinde bir araçsal rol oynuyorsa “toplumsal bilimler” de toplumdaki insan ilişkilerini etkilemek ve kontrol etmekte aynı araçsal rolü oynar. Böyle bir kavramsal çerçevede doğa biliminin gelişmesi, üretim ilişkilerinin biçimine ve değişmesine bağlı olarak toplumsal bilimlerin gelişmesini de belirler hale gelir. Doğa biliminin gelişmesi ile toplumsal bilimin gelişmesi arasında sıkı bir ilinti vardır.

 

Toplumun gelişme ve başarısında hepimiz şerefleniriz, hepimiz bu şerefi kendimize bağlayabiliriz. Gerçekte şeref, haysiyet ve kahramanlık hiçbir ferdin değildir, bütün bu fertlerden meydana gelen toplumundur.

 

e.    Bilginin Toplumsallığı

Her bireyin kendi yaşam deneyimi içinde bilgiyi nasıl elde ettiği üzerinde durulması gerekir. Birey bu bilgisini tek başına değil bir toplum içinde yaşayarak edinir. Epistemolojik mekânını bireysel olarak değil toplumsal olarak oluşturur. O zaman bilginin toplumsal olarak oluşması ve yayılması söz konusu olur. İşte bu durumda kültür olarak bilgi karşımıza çıkar. (5)


Bilginin öznesi birey olmaktan çıkarak toplum haline gelir. Bu bilginin oluşabilmesi için temsilinin toplum düzeyinde olanaklı hale gelmesi gerekir. Toplumsal temsil sistemi olarak ise karşımıza dil çıkar. Dilin bilgiyi aktarmakta kullanılmasında değişik yollar bulunur. Bunlardan biri sözel diğeri ise yazı yoluyla aktarımdır. Bu yolların her birinin bilginin birikim ve nesiller arası aktarımı bakımından farklı sonuçları oluşur. Bu nedenle sözlü ya da yazılı kültürlerde bilgiye giden yollar farklılaşır. Dil kendi kendini düzene sokan bir sistemdir ve kültürün temel öğesini oluşturur. Dilbilim ise tek tek işaretler değil onun bütününün ilişkileri ve kendi kendini düzene sokma özellikleri üzerinde durur.  (6)


Bir düşünür,(7) kültürün onu anlamlaştırıcı sistemlerle çözümlendiğini söyler. Bu sistemlerin dil ya da başka iletişim biçimleri olabileceği üzerinde durur. Böylece kültürün dille ifade edilen kodlanmış kısmı olduğu gibi, dille ifade edilemeyen örtük kısımlarının da bulunduğunu belirtmiş olur.

 

f.     Toplumda Bağlılık ve Güç

Gerçekte toplumun sürekliliğini ve ebediliğini içinde doğanların ve kendisine katılanların birlikte yaşama kararlılıkları ve paylaşma niyetlerini ve uygulamalarını sağlar. İnsanların bir arada yaşamaları doğaldır, sosyaldir ve iktisadi ihtiyaçlarının sonucudur. Ancak sağlıklı toplumlar kendilerini oluşturan insanlar arasında tarihi ve kültürel şartların meydana getirdiği bağlar ve bağlılıklar sonucu ortaya çıkarlar. Bu bağların en önemlisi, yaşayanların atalarının kültürlerine, eserlerine ve koydukları kurallara sahip çıkmaları, onları özenle koruyup geliştirmeleri ve gelecek nesillere aktarmalarıdır Toplumları güçlendiren kendisine özgü nitelikler veren de bu bağlardır.

 

g.    Toplumun Beklentisi

Toplumların binlerce yıllık tarihi; dilleri, inançları kuralları, gelenekleri, düşünce ve hayat tarzları vardır. Bu da toplumun eylemlerin, olaylarının, oluşumlarının bütününü kapsar. Toplumla, toplumsal araştırmaya ve dolayısıyla bilimsel bilgiye büyük bir güven duyar. Bilimsel bilgiden yararlanılmasının, oluşturulan politikaların başarılarının artırılmasını bekler. Toplumların kendi kendini düzenleme özelliğine sahip bulunduklarını kabul eden çalışmalar, toplum üyeleri tarafından ilgiyle izlenir. 

 

Toplumların binlerce yıllık tarihi; dilleri, inançları kuralları, gelenekleri, düşünce ve hayat tarzları vardır. Bu da toplumun eylemlerin, olaylarının, oluşumlarının bütününü kapsar. Toplumla, toplumsal araştırmaya ve dolayısıyla bilimsel bilgiye büyük bir güven duyar. Bilimsel bilgiden yararlanılmasının, oluşturulan politikaların başarılarının artırılmasını bekler. Toplumların kendi kendini düzenleme özelliğine sahip bulunduklarını kabul eden çalışmalar, toplum üyeleri tarafından ilgiyle izlenir. 

 

3. Toplumda Değişim

Toplumlar canlı birer organizma gibi sürekli değişirler. Ancak yaşadıkları değişme hızı toplumdan topluma değişiklik gösterir. Geleneksel toplumlar daha yavaş, endüstriyel toplumlar daha hızlı değişebilir. Değişmeyen hiçbir toplum yoktur. Değişme bazı toplumsal sorunlara çözüm getirirken, bazen de birtakım sorunları beraberinde getirir.

 

İnsanlar ve insanlardan meydana gelen toplumlar her şeyden önce bütün fertleriyle doğru bir zihniyete sahip olmalıdırlar. Zihniyeti zayıf, çürük, hasta olan bir toplumun bütün çalışmaları boşunadır.

 

Toplum içindeki değişim, belirli bir zaman diliminde somut, fiziksel ve kültürel bir çerçevede birtakım insanlar arasında geçer. Değişim bir süreçtir. Değişmenin yönü ilerleme olduğu gibi gerileme de olabilir. 

 

a.    Evrim Şeklinde Değişim

Toplum yapısında meydana gelen yavaş, sürekli ve ileriye dönük değişmelerdir. Evrim, toplumdaki kurum ve ilişkilerde boşluğa yol açmaz. Bir kurum ya da ilişki değişirken alternatifi de oluşur. Evrimde aşamalı bir değişim modeli vardır. Bu toplumsal değişiklik büyük boyutlu krizlere neden olmaz.

 

b.    Kültürel Yönde Değişim

Bir toplumun kültürü, o toplumun aynası olarak kabul edilir. Kültür zamanla değişim gösterir. Toplumdaki bireylerin tutum ve davranışları, düşüncelerinde meydana gelen farklılaşmalar toplumsal değişmeye yol açar. Bu değişimler insanda, toplumda ve onun oluşturduğu kültürde yansır.

 

c.    Ekonomik Yönde Değişim

İnsanlar arasındaki ilişki biçimlerini belirleyen önemli faktörlerden birisi de ekonomidir. Gerek ülke içerisinde, gerekse de ülke dışında gelişen ekonomik değişimler, bu değişimlerin etki ettiği toplumlardaki yapı ve kurumları da değiştirir.

 

Toplumsal kurumların değişmesinde kendi iç dinamikleri önemli bir rol oynar. Toplumsal Değişmeler Kültürlerarası etkileşimde, kültürlerin herhangi bir baskısı olmaksızın birbirlerini etkilemesidir. Ekonomik, kültürel vb. alanlarda toplumlararası yapılan anlaşmalar ve alışverişler buna iyi bir örnek teşkil eder.

 

4. Vapur Donatanları ve Acenteleri Derneği

Vapur Donatanları ve Acenteleri Topluluğu, 108 yıllık tarihi varlık alanında, birçok değişikliğe uğramış, organlarını değiştirmiş, bilim, bilgi ve teknolojiye önem vermiş, huzur, barış, güven ve istikrar içinde varlığını sürdürerek bugünlere gelmiştir.

 

Topluluk, kendi faaliyet konularından uzmanlaşmış kişilerden idare edilen bir topluluktur. Yönetimde görev alan kişiler bilim, bilgi ve teknolojiye sahip ve gerçeklere dayanarak çözüm üreten kişilerden seçilerek görev alırlar. Göreve gelen kişiler, kendisinden önceki büyüklerinin kültürel varisi olduklarının bilinci içinde devir aldığı bu mirası, onların başarısından daha ileriye götürme azim ve kararlığını taşırlar.

 

Görev alan kişiler, bu topluluğun büyümesine paralel olarak bilgi birikimi ve tecrübe açısından etkin, çözüm üreten ve uygulayan kişilerdir. Topluluğa katılanların/ üyelerinin hak ve menfaatlerini, çıkarlarını, beklentilerini tecrübe ve bilgi birikimleriyle korur ve karşılarlar.  Topluluk kurulduğundan itibaren böyle olmuştur, bundan sonra da böyle olacaktır.

 

Topluluk üyeleri, ulusun kültürüne sahip seçkin kişilerden oluşmaktadır. Her üye kendine özgü bilgi birikimine sahip, uluslararası alanda kendini kanıtlamış ve başarı kazanmış kişidir. Onun içindir ki, bu topluluk, ilk kurulduğu gibi genç ve dinamik olarak varlığını sürdürmektedir.

 

Her toplulukta olduğu gibi, Vapur Donatanları ve Acenteleri Topluluğunda da değişime gidilmektedir. Bu değişim, doğal ve demokratik çerçeve içinde oluşan bir değişimdir. Vapur Donatanları ve Acenteleri Derneği, yönetimine katılan öncülerinin imkân ve kabiliyetleri derecesinde üyelerimizi aydınlatmaları, onların hak ve menfaatlerini korumalarından dolayı her zaman şükran duymuştur ve bundan sonra da duyacaktır. 

 

Açıklamalar                :

1.E.Z.Ökte. YMHHD, Amaçları,İlkeler, Hedefleri İstanbul, 2003 s. 420

2.A.G.E. S. 420

3.İlhan Tekeli. Mekansal ve Toplumsal Olanın Bilgibilimi Yazıları, Tarih Vakfı Yurt Yayınları 2010 s.96

4.A.G.E. s. 97

5.A.G.E. s. 113-114

6.A.G.E. s. 114

7.Levy Strauss

 

Ruhi Duman

Bostancı, 9 Mayıs 2010