Aylık Yazı Dizileri
Dil
DİL
Dil, insanın vazgeçilmez, ayrılmaz, bölünmez, parçalanmaz bir unsurudur. Dil, insanla birlikte meydana gelen, insanla birlikte var olan bir varlık alanıdır. Aynı zamanda dil, tarihi varlık alanının kurucusudur. Çünkü, hiçbir dil kendiliğinden meydana gelmemiş, hiçbir dil yaratılmamıştır. Nasıl insan, kendi tarihinin bir ürünü ise ve kendi kültürünün geçmişten geleceğe uzanan bir bağlantısı ise, dil de tarihin ve geçmiş kültürün bir ürünüdür. Gerçekte, insan geçmişe ve kendisinden öncelere olan bağını ancak dili ile sağlayabilmektedir ve gene bugünü dili ile yaşamakta ve yaşatmakta, dili ile geleceği hazırlamaktadır. Toplum ve kültür dilin eseridir. Dil olmadıkça, insan ilişkileri kurulamayacak ve toplumlardan söz edilemeyecektir. Kültürün bütün unsurları da dilin varlığı ile bütünleşmek, birleşmek suretiyle bir değer taşıyabilmektedir. Bu yaklaşımla dil, insanı, toplumu, en gelişmiş şekliyle milleti meydana getiren ve bütün bunlarda dünü-bugüne-yarına bağlayan temeldir. Dil olmazsa ne insandan, ne toplumdan ne milletten ne de milletler ailesinden söz edilebilir.
İnsan dili ile görür, dili ile düşünür, dili ile anlar ve ancak dili ile düşüncelerini, hislerini, duygularını anlatabilir. İnsanın maddi ve manevi, somut ve soyut varlık dünyası ile ilişkilerini ve bağını dil kurar, devam ettirir, geliştirir. Dil olmadan bu varlık dünyasında olanların, olması arzu edilenlerin, hislerin ve duyguların kısaca en somutundan en soyutuna kadar tabiat, insan ve toplumla ilgili "şeylerin" hiçbir anlamı, hatta görüntüsü yoktur. İnsan, bir şeyi düşündüğü zaman,düşündüğünü aynı anda dil ile, hiçbir konuşmaya başvurmaksızın, kendi içinden anlatmaya çalışır. Dil ile düşünme arasında vazgeçilmez bir bütünlük, bir birlik vardır. Bu bütünlük ve birlik herhangi bir iç veya dış sebeple veya dışarından yapılacak etkilerle bozulduğu takdirde, insan bütün beyin fonksiyonlarına rağmen içine kapanan tamamen yalnız kalan bir varlık haline gelir. Düşünme ve görme insanın varlık dünyası ile karşılıklı ilişkilerin, etkileşimlerin, iletişimlerin sonucudur. Dil, insan ile varlık dünyası arasındaki bu bağı kurar. Kelimeler birer şekil, işaret değildir. Bütünü ile varlık dünyasında olanların veya olması gerekenlerin anlamlarını üzerlerinde taşıyan, insanla bu dünya arasında bağ kuran vazgeçilmez unsurlardır.
Tarih, dilin oluşumunu, gelişimini ortaya koyacak en önemli bilimdir. Tarih olmaksızın dilin geçmişten günümüze gelişimi izlenemez. Tarih olmaksızın, atalarımızdan bize kalan en değerli miras ve emanet olan dil hakkında hiçbir bilgi sahibi olunamaz. Bu yaklaşımla, tarihin en önemli meselesi dilin oluşumunu, gelişimini ortaya çıkarmaktır. Ancak, bu görevini yerine getirirken dili bir işaretler sistemi, bir araç gibi gören görüşleri de belirlemesi ve bu görüşlerin meydana getirdiği hataları açıkça ortaya koyması gerekir. Tarihi varlık alanının dile bağımlılığı konusu da ancak gerçekler dünyasında yapılacak bilimsel çalışmaları ile ortaya çıkabilir.
Tarihin dil karşısında ikinci önemli meselesi ise, bugün çeşitli maksatlarla yaratılmak istenen sun’i (yapay) diller hakkında bilim olarak kesin kararını vermesidir. Bir müessese (kurum) olarak tarih ise, kültürün yapıcı unsuru olan dili zenginleştirmenin, geliştirmenin kaynaklarını hazırlamak meselesiyle karşı karşıyadır.
Bütün devletlerin ve genel olarak bütün toplumların ve milletlerin başta gelen meselelerinden biri kendi dilleriyle düşünmek, kendi dilleriyle anlatmak, yazmaktır. Hiçbir heves, moda ve sözde alışkanlık, millet hayatında, milletin dilini ikinci dereceye düşürme hakkını, yetkisini hiç kimseye vermez veremez.
Günümüzde insanların konuştukları ve yazdıkları ile birbirlerini anlamadıkları ibretle izlenmektedir. Basit bir inceleme sonunda, kelimelerin ahenklerinin, ses güzelliklerinin resmi ve özel konuşmalarda, bütün yayın araçlarında Türk dilinin nasıl bozulduğu görülmektedir. Nitekim, büyük şehirlerden başlayarak hemen hemen il ve ilçelerimizin bir çoğunda sokakta, meydanda, taşıt araçlarında, bazen resmi yerlerde Türkçe’nin dışında hiç anlamadıkları ve birbirinden farklı seslere ve konuşmalara tanık olmaktayız.
Atatürk Milliyetçiliği, Atatürk Düşüncesi özellikle bu konuda artık çok iyi anlaşılmalı, bilinmeli ve gereği de yapılmalıdır. Bu konu, bugün Türkiye’nin meselesi olarak ortadadır. 1931 Yılında Atatürk; "Milliyetin çok açık niteliklerinden biri dildir. Türk milletindenim diyen insan, her şeyden önce ve kesinlikle Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz." sözleriyle bugün karşımızda olan soruna değinmiş ve çözümünü de göstermiştir.
Değerli Üyeler
Tüm sektörlerin içinde Türk denizciliği ve Gemi Acentelik sektörü, Türk Dili’ni yaymak ve güzel dilimizi yabancı milletlere aşılamak için en şanslı sektörlerin başında yer almaktadır. Mesleğiniz ve konumunuz itibariyle yabancılarla en sıklıkta temas ve haberleşmeyi sizler yapmaktasınız. Yapacağınız tek şey, tüm yazışmalarınızı Türkçe ve İngilizce olarak yapılmasıdır. Eminim ki çalıştığınız armatör firmalarınız hem Türkçe hem de İngilizce yazılan mektuplara ilgi duyacak ve güzel Türkçe’mizi öğreneceklerdir. Yalnız Türk dilini öğrenmekle kalmayacaklar, Türk kültürüne de ilgi duyacaklardır.
Ruhi Duman
Vapur Donatanları ve Acenteleri Derneği
16.04.2004 - 31.05.2012 Dönemi