Menu

Aylık Yazı Dizileri

Bir Köylü Kadın ve Atatürk

Değerli Üyeler,
 

Sizlere her ay sunmaya çalıştığım “Temel ve Kalıcı Unsurlar “ dizisinin, Nisan ayını  Atatürk ve Çocuklara, Ekim ayını Cumhuriyet konularına ve Kasım ayını da Atatürk anılarına ayırdım.

 

Bu sebeple Kasım ayının yazısı olarak Ulu Önder Ata’ mızın himayelerine aldığı ve onu Türkiye’nin değil Dünyanın ilk Kadın Pilotu olarak yetiştirdiği manevi kızı, Sabiha Gökçen’ in, Atatürk ile ilgili anılarından birini sizlerle paylaşmak istedim. 

 

Eminim bir çoğunuz bu anıyı biliyorsunuz ama, yoksul bir köylü kadının Atatürk’e olan sevgisini, yol-yordam bilmeyen bu köylü kadının onu görmek için Ankara’ya gelişini ve Atatürk ile  karşılaşmasını bu vesile ile tekrar sizlerle paylaşmak ve hatırlatmak istedim.

 

En derin sevgi ve saygılarımı sunarken, Sabiha Gökçen’in “Bir Köylü Kadın ve Atatürk” anısı ile sizleri baş başa bırakıyorum.
 
Vapur Donatanları ve Acenteleri Derneği
Ruhi Duman
16.04.2004 - 31.05.2012 Dönemi
Yönetim  Kurulu Başkanı
 

SABİHA GÖKÇEN

anlatıyor

 

"Bir Köylü Kadın ve Atatürk"

 

Gazi Çiftliği’nde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı  bir kadına rastladık. Atatürk attan inerek bu ihtiyar  kadının yanına sokuldu;

-           “ Merhaba nine”

 

Kadın Ata’ nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;

-            “Merhaba”  dedi.

-            “Nereden gelip nereye gidiyorsun?”

 

 Kadın şöyle bir an duraladı;

-     “Neden sordun ki?” dedi. “Buraların sahabisi misin?  Yoksa bekçisi mi?”

 

Paşa gülümsedi;

-           “Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi sen nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin?”

 

Kadın başını salladı;

-           “Tabii söyleyecem beyim, ben Sincan’ın  köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın geç yetişdiği kavruk  köylerinden birindenim. Bizim mıhtar bana bilet aldı  trene bindirdi, kodum Angara’ ya geldim.

-            “Muhtar niçin Ankara’ya gönderdi seni?”

-           “Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da.... Benim iki oğlum gavur harbinde şehit düştü. Memleketi gavurdan kurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Ben de gün demeyip mıhtara anlatınca, o da  bana bilet alıverip saldı Angara’ ya, giceleyin  geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte agşamdan  belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.”

-           “Senin Gazi Paşa’ dan başka bir isteğin var mı?”

 

Kadının birden yüzü sertleşti.

-           “Tövbe de bey tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki... O, bizim vatanımızı kurtardı. Bizi düşmanın elinden  kurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz.  Şunun bunun gavur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı?  Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağ ol paşam! Demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık  gidecek. Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım edive de Gazi Paşayı bulacağım yeri deyive.”

 

Atatürk’ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek;

-            “Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanımızdır... Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu.

 

Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum;

-           “Anacığım” dedim, “sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk iste karşında duruyor.”

 

Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp, Atatürk’ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on  defa öptü Ata’ nın ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk’e uzattı;

-           “Tek ineğimin sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm.”

 

Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi. Sonra birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi;
 
-           “Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne götürün.
             Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun.”

 

 

Kaynak: Mustafa Bilge Işıktürk Mustafa Kemal Nasıl "Atatürk" Oldu.